Üniversitemiz İslami İlimler
Fakültesi ve İlahiyat Topluluğu tarafından Yahya Kemal Konferans Salonu’nda
‘İlahiyatta Bilim, Düşünce, İdeoloji ve Teoloji’ konulu konferans
düzenlendi. Ankara Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Halis Albayrak’ın konuşmacı olarak yer aldığı
etkinliğe İslami İlimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mevlüt Erten,
öğrencilerimiz, akademik ve idari personelimiz katıldı.
Programın açılış konuşmasını
yapan İslami İlimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mevlüt Erten, “Halis Hocam,
kendisinden çok şey öğrendiğimiz, Kuran’ı anlamamızı, nasıl okumamız
gerektiğini bize öğreten alanın duayenlerinden bir hocamızdır. Bizi kırmayıp
davetimizi kabul ettiği için öğrencilerimiz ve fakültem adına Halis Hocama
teşekkür ediyorum” dedi.
Ankara Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Halis Albayrak, İlahiyat Fakültelerinin
Türkiye’de çağdaş bilimsel faaliyetlerin yürütüldüğü kurumlar olarak tarihinin
çok yeni olduğunu belirterek, “1949 yılında başlayan bu süreç, benim için
emekleme aşamasındadır. Çünkü kurumsal yapılar insanlar gibi 70-80 sene de
olgunlaşmaz, gelişimini tamamlamaz. O bakımdan kurumların yaşının mazinin
derinliklerine doğru gitmesi gerekir. İlahiyat, üniversitenin içinde yer alıyor
ve üniversitenin temel görevi de bilimsel bilgi üretmektir. İlahiyatta bilimsel
bilgi nasıl oluyor olabilir mi? Böyle bir imkan var mı? İlahiyat alanında
bilimsel bilgi üretmenin imkânını hala ilahiyat camiasında tartışan
hocalarımız, yetişmiş insan gücümüz var. Bilimsel çalışmaların mümkün olup
olmadığı tartışmalı olarak hala duruyor. Bana göre yapılmalı ve yapılıyor da.
Bunun örnekleri de var” dedi.
Geçmişte üretilen bilginin
bugünkü ihtiyaçlara cevap veremeyeceğini, çağımızın koşullarının mutlaka
dikkate alınması gerektiğini belirten Prof. Dr. Halis Albayrak, “Müslüman
dünyasının mazisinde kurucu âlimlerin yaşadığı dönemlerden başlayarak bilgiye
doğru bir yöneliş ve çeşitli alanlarda bilgi üretim süreçleri yaşanmaktadır.
Geleneksel dönemde, bu bilgi üretim süreçlerimizde özellikle kelamda ve fıkıhta
ortaya koyulan performans, hareket noktasını vahiyden ve Kuran’dan alan
epistemik bir çerçevede idi. Bunun dışa açılan yönü de elbette vardı. Tarihte
kendi geleneğimize özgü bilgi alanları da oluşturduk. Bu bilgiler, çağın
ihtiyaçlarına ve meydan okumalarına, o çağdaki insanların beklentilerine,
dünyanın bilgi ve tecrübe ufkuna, kültürel algılara, evren tasavvuruna vs.
dayalı olarak üretilmiş bilgilerdir. Bugün bu kurumlarda o ulemanın nelerle
uğraştıklarını, ne tür sorunları tartıştıklarını öğrenmeye, öğretmeye ve
kavramaya çalışıyoruz. Ancak bugün bazı zihinler geçmişte üretilen o
bilginin bugünkü sorunlarımızı çözmesini bekliyor. Asırlarca bekleseniz de
çözülmez. O zaman yeni bilgi üretim süreçlerine, paradigmatik olarak bir değişime
gitmek zorunludur. Zaten modern dönemde Müslüman zihinlerin ve beyinlerin,
eğitimli kesimlerin problem alanı olarak seçtikleri alan da budur. Ne
yapacağız? Evrensel ölçekteki bu yeni duruma, sosyal hayatın icap ve
gerekliliklerine, ekonomik, kültürel, siyasal hayatın meydan okumalarına ne
cevap üreteceğiz? Fıkıh cevap üretiyordu. Kelam da bizim Allah’ın evren ve
insanla olan ilişkisini irdeliyor ve yorumlamalar yapıyordu. O yorumlamalar
tarihidir ve döneminin ufkuyla ilgilidir. O çağın insanları, âlimleri
kendi çağlarının ve toplumlarının sorumluluğunu üstlenmişlerdir. Duymuş
oldukları sorumluluk hissine dayalı olarak, bunu bir görev bilerek kelami ve
fıkhi yorumlamalar yaptılar. Dönemin insanının önünü açtılar ve zaman
içerisinde onlara bir bilgi imkânı, hazır bir takım formülasyonlar
sundular. Bir ihtiyaca cevap verdiler. Bugünün ilahiyatçıları olarak bu
görevi yerine getiremiyoruz. Çünkü eski araçlarla yeni şeyler üretmeye
çalışıyoruz. Araçlar, algılar, tanımlar kadim iken ürettiğimizin cedit olmasının
imkânı yok. Maalesef kağnı arabasıyla uzaya gitmeyi deneyebilecek derecede naif
bakış açısına sahip olabilen pek çok insanımız var. Bu çağın sorumluluğunu
alıp, bu çağın insanı ve mümini olmalıyız. Ben, Gazali’nin yaşadığı dönemin
mümini olamam. Hiçbiriniz olamazsınız. Teknik konularda araçları kullanıyoruz
da iş entelektüel konulardaki araçları üretmeye ve onları kullanarak yeni
ufuklara doğru yürümeye gelince yapmıyoruz. Bilim olarak paradigmatik dönüşüme
ihtiyaç var. Yani evrensel nitelikli olmak zorundayız” şeklinde konuştu.
Öğrencilerimize tavsiyelerde
bulunan Prof. Dr. Halis Albayrak, “Bir görev yapıyorsak, bir alanı seçmişsek o
alanın hakkını vermeliyiz sevgili gençler. Emek vermek istediğiniz alanın
gerekliliklerini yerine getirmelisiniz. Çünkü her bir varlık alanının iç
gerçekliği vardır. Suyun iç gerçekliği sıvı olmaktır, şişenin gerçekliği katı
olmaktır. Şişe masanın üstünde durur ancak suyu masanın üzerine döksek akar,
yayılır. Çünkü kanunu, yasası, mahiyeti o şekildedir. Sosyal hayatın, bilim ve
düşünce hayatının, her ayrı alanın icaplarını buna göre düşünün. Yani kelamın,
fıkıhın, bilimin icabı farklıdır” dedi.
Program, İslami İlimler
Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mevlüt Erten’in, Prof. Dr. Halis Albayrak’a
teşekkür etmesi ve plaket vermesi ile sona erdi.







