
Dünya
Otizm Farkındalık Günü dolayısıyla Üniversitemiz Sağlık Bilimleri Fakültesi
tarafından “Otizm Farkındalık Paneli” düzenlendi. Nurettin Topçu Konferans
Salonunda gerçekleşen panele; Sağlık Bilimleri Fakültemizden Prof. Dr. Zeynep
Tezel ile Dr. Öğretim Üyesi Kübra Arslan, Eğitim Fakültemizden Dr. Öğretim
Üyesi Esmahan Özer, Kırıkkale RAM Müdürü Said Önder, Özel Eğitim Öğretmeni
Gizem Demirok, akademik ve idari personelimiz ile öğrenciler katıldı.
Saygı
Duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasının ardından panel ilk olarak “Bir Çocuğun
Gözünden Otizm” isimli Animasyon filmi gösterimi ile başladı.
Panelin
açılış konuşmasını, panel başkanı Prof. Dr. Zeynep Tezel yaparken Tezel’in
ardından panelistler sırasıyla sunumlarını yaptılar.
Dr.
Öğretim Üyesi Esmahan Özer, “Otizm” başlıklı sunumunu dinleyenlerle paylaştı.
Dr. Öğretim Üyesi Esmahan Özer, “Otizm Spektrum Bozukluğu (OSB) terimi karmaşık
ve ileri düzeyde bir gelişimsel yetersizliği ifade etmektedir. OSB, genellikle
üç yaşından önce ortaya çıkan ve ömür boyu süren, bireyin sosyal becerilerini
ve iletişim becerilerini olumsuz yönde etkileyen, sınırlı ilgi alanı ve
tekrarlanan davranışların görüldüğü gelişimsel bir özel gereksinim türüdür. OSB
erkeklerde kızlara göre 4-5 kat daha fazla görülmektedir ancak kızlarda tablo
daha azdır. OSB’na eşlik eden tanılar; epilepsi, çeşitli mide-bağırsak
sorunları, uyku problemleridir. Otizm Spektrum Bozukluğunun nedenleri arasında beyin
yapısı ile ilgili bozukluklar, sinir sisteminde ortaya çıkan bozukluklar,
genetik faktörler, ailesel özellikleri (ileri ebeveyn yaşı), çevresel
özellikler (besinler, stres…) yer almaktadır” şeklinde konuştu.
Panelde
Kırıkkale RAM Müdürü Said Önder, “Eğitsel Değerlendirme, Tanılama ve Eğitim
Boyutu”başlıklı sunumunu yaptı. Önder, “Eğitsel değerlendirme tanılama, bireylerin
tüm gelişim alanlarındaki özellikleri ve akademik disiplin alanlarındaki
yeterlilikleri ile eğitim ihtiyaçlarının belirlenmesi sürecidir. Birey neyi ne
kadar yapabiliyor? Nelere gereksinim duyuyor? Başvuru öncesi aşaması,
öğrencileri genel eğitim sınıfıyla bütünleştirmek için çeşitli önlemlerin
alındığı, eğitimsel müdahalelerin yapıldığı bir süreçten oluşur. Başvuru öncesi
süreçte informal değerlendirme araçları ile öğrencinin özellikleri ve ihtiyaçları
anlaşılmaya çalışılır. Başvuru aşamasında daha önce yapılan müdahaleler, alınan
önlemler, yapılan uyarlamalar, bunların sonuçları ve öğrenci hakkında toplanan
tüm bilgiler bir rapor haline getirilir. Bu raporda ayrıca öğrenci ile ilgili
düşünceler, endişeler, öğrencinin özellikleri ve gereksinimleri de ifade
edilmelidir. Rapor öncelikle öğrencinin ailesiyle paylaşılmalıdır. Öğrencinin
velisi, sınıf öğretmeni, okul rehberlik ve psikolojik danışma servisi ve okul
yönetimi öğrenciyi resmi tanılama için göndermeye birlikte karar vermelidir.
Ayrıntılı değerlendirme tanılamadan sorumlu olan kurumda yapılır. Bu kurumlarda
değerlendirme uzman bir ekip tarafından yapılmalıdır. Bu ekip tarafsız ve
farklı disiplinlerden kurulmalı, çocuğu farklı kaynaklardan bilgi toplayarak
değerlendirmelidir. Ayrıntılı (resmi) değerlendirme aşamasında önceki
aşamalardan farklı olarak formal değerlendirme araçları da kullanılır.
Ayrıntılı değerlendirme sonucunda resmi bir eğitsel tanı alan öğrenci özel
eğitime ihtiyaç duyan öğrenci olarak kabul edilir. Bu aşamaya kadar yapılan tüm
değerlendirmeler öğrencinin güçlü ve zayıf yönlerini, akademik, duygusal ve
sosyal gereksinimlerini ortaya koymuş olmalıdır” dedi
Bireyselleştirilmiş
Eğitim Programından da (BEP) bahseden Önder, “İster genel eğitim ister özel
eğitim okul ve kurumları olsun resmi olarak tanılanan ve yerleştirilen, özel
eğitime ihtiyaç duyan her öğrenci için Bireyselleştirilmiş Eğitim Programı
(BEP) hazırlanmalıdır. BEP; özel eğitim ihtiyacı olan bireylerin takip ettikleri
program esas alınarak gelişim özellikleri, eğitim ihtiyaçları ve performansları
doğrultusunda hedeflenen amaçlara ulaşmaya yönelik hazırlanan ve bu bireylere
verilecek destek eğitim hizmetlerini de içeren özel eğitim programıdır. Özel
eğitime gereksinim duyan öğrencilerin gelişimi erken çocukluk döneminden
itibaren eğitimin her kademesinde izlenmelidir. İzleme aşamasında öğrencinin
devam ettiği okul programı ve BEP'na göre gelişimi takip edilir. Eğer beklenen
düzeyde bir gelişme olmazsa program içeriği değiştirilebilir, farklı eğitsel
önlemler alınabilir” diye konuştu.
Önder’in
ardından Kırıkkale Özel Eğitim ve Uygulama Merkezi Özel Eğitim Öğretmeni Gizem
Demirok, “Otizm ve Özel Eğitim” başlıklı sunumunu dinleyenlerle paylaştı.
Demirok,” Eğer bir çocuk göz teması kurmuyorsa, ismi söylendiğinde dönüp
bakmıyorsa, parmağı ile istediği şeyi göstermiyorsa, yaşıtlarının oyunlarına
ilgi duymuyorsa, sallanmak, parmak uçlarında yürümek gibi hareketlere sahipse,
dönen nesnelerle ilgileniyorsa, takıntılı davranışlar sergiliyorsa, dil ve
konuşmada yaşıtlarına göre gerilik yaşıyor ya da hiç konuşmuyorsa, günlük
yaşamındaki düzen değişikliklerine aşırı tepki veriyorsa, otizm açısından
değerlendirme yapmak gerekir. Bireyselleştirilmiş eğitim programı, özel eğitim
hizmetlerine uygunluğuna karar verilen bireyler için sağlanacak özel eğitim
hizmetlerinin nerede ne zaman, ne kadar süreyle, kimler tarafından ve hangi
amaçları gerçekleştirmek üzere uygulanacağını gösteren bir plandır” şeklinde
konuştu.
Dr.
Öğretim Üyesi Kübra Arslan ise “ Otizm ve Aile” başlıklı sunumunu dinleyenlerle
paylaştı. Dr. Öğretim Üyesi Arslan, “Otizmli bir bebeğin dünyaya gelmesi ile
sağlıklı bebek bekleyen aileler hazırlıksız yakalanmakta bu durum aile
sisteminin tüm sürecini etkilemekte ve aile yaşamı bu doğrultuda
şekillenmektedir. Yaşamın ilk üç yılında dil problemleri, içe kapanma,
tekrarlayıcı hareketler ve ilişkilerde sınırlılık gibi özelliklerle ortaya
çıktığı belirtilen otizmin hayat boyu devam eden bir durum olduğu göz önünde
bulundurulduğunda hem çocuklar hem de ailelerinin bu süreçten önemli ölçüde
etkilendiği bilinmektedir. Yapılan çalışmalar otizmli çocuğu olan annelerin
genellikle sorumluluğu üstlenen taraf olduğunu göstermektedir. Ebeveynlerden
birinin sorumluluğun çoğunu üstlenmesi evlilikteki dengeleri de
değiştirmektedir. Yapılan çalışmalara göre otizmli çocukların aileleri diğer
ailelere oranla daha fazla iletişim problemleri ve çatışma yaşamaktadır. Diğer
yandan çocuğun otizmli olması, özellikle uyum sağlama sürecinde eşleri birbirine
yakınlaştıran ve evlilik ilişkilerini olumlu yönde etkileyen bir etken olarak
da karşımıza çıkmakta ve eşleri birbirine bağlayan bir rol oynamaktadır.
Engelli bir çocuğun bakım maliyetinin, engelli olmayan bir çocuğun bakım
maliyetinden yaklaşık üç kat fazla olduğu tahmin edilmektedir. Ailede çocuğa
bakım verebilmek için ebeveynlerin işten ayrılmak zorunda kalması ekonomik
olarak yaşanan zorlukların başında gelmektedir. Bunun yanında otizmli bir
çocuğun bakım ve eğitim maliyeti oldukça yüksektir. Ailelerin otizmli
çocuklarının bakımı nedeniyle arkadaş, komşu, akraba gibi sosyal çevreleri
kısıtlanmaktadır. Bu noktada yaşanılan zorluklara karşı güçlü durmak ve uyum
sağlamak olarak tanımlanan ‘dayanıklılık’ kavramı karşımıza çıkmaktadır.
Ailedeki dayanıklılığın da kriz (zorluk) durumu karşısında aile içinde uyum
sağlama, ayakta kalabilme ve sağlıklı aile işleyişini sürdürme ya da geliştirme
becerisi olduğu söylenebilir” dedi.
Program
panelistlere teşekkür belgesi takdimi ve toplu fotoğraf çekimi ile son buldu.






