Üniversitemiz
Senatosu, kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’e karşı Avrupa’da yapılan kabul
edilemez eylemleri görüşmek üzere olağanüstü toplandı. Merkezi Derslikler
binasında yapılan toplantıya Rektörümüz Prof. Dr. Ersan Aslan, Rektör
Yardımcılarımız Prof. Dr. Mehmet Başalan ve Prof. Dr. Erol Yılmaz, Genel
Sekreterimiz Dr. Öğr. Üyesi Şevket Evci ve senato üyelerimiz katıldı.
Toplantıda
senato üyelerine hitap eden Rektörümüz Prof. Dr. Ersan Aslan, “Batı dünyasında
medeniyetimize karşı yapılan saldırılar var. Bir ülkede başlayan ve sonra başka
bir ülkede devam eden saldırıları Türk-İslam Medeniyetine ve özelde Türkiye’ye karşı
bir saldırı olarak görüyorum. Günümüzde hem bölgesinde hem de dünyada söz sahibi
olan bir Türkiye var. Geçmişte Nuri Demirağ’ın uçak üretimini ve Şakir
Zümre’nin silah üretimini engelleyen
odaklar şimdi de yerli ve milli teknolojik ürünler üretmemize, Türkiye’nin bölgesinde
ve uluslararası alanda etkili olmasına engel olmak istiyorlar. Geçmişimize ve
günümüze bakıp genel bir değerlendirme yaptığımızda sürekli olarak siyasi, ekonomik
ve teknolojik güç olmamıza engel olmaya çalışan birileri olduğunu görüyoruz.
İçeridekilerle bir şekilde mücadele edebiliyoruz ancak dışarıdakiler kutsal değerlerimiz
üzerinden ülkemize saldırıyor. İsveç ve Hollanda’da kutsal kitabımız Kur’an-ı
Kerim’in yakılması gibi. Neden Türkiye’ye bir saldırı olarak değerlendiriyorum?
Çünkü yapılan saldırılara ve haksızlıklara bizden başka yeterince ses çıkaran
yok. Yaşanan olayları tel’in etmek, tartışmak ve kamuoyu açıklaması metni
oluşturmak üzere senatomuz bugün olağanüstü toplandı. Senato olarak hazırladığımız
deklare edeceğiz” dedi.
Yapılan menfur saldırılara ilişkin görüşlerini
paylaşan Rektörümüz Prof. Dr. Ersan Aslan, Rektör
Yardımcılarımız Prof. Dr. Mehmet Başalan ve Prof. Dr. Erol Yılmaz, Genel
Sekreterimiz Dr. Öğr. Üyesi Şevket Evci ve senato üyelerimiz tarafından ortak
bir kamuoyu açıklaması metni oluşturuldu.
Metinde şu ifadelere
yer verildi:
KAMUOYU DUYURUSU
Her insan, yaşamın kutsallığına adanmış evrensel hak ve değerlere sahiptir.
Devletlerin iç meselesi olarak görülen insan hakları, Avrupa’daki yıkımlar sonrası
başlıca uluslararası sorun haline gelmiştir. Sorunu aşma gayretiyle Avrupa
Konseyi üyesi devletler tarafından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
imzalanmıştır. Pek çok temel hakkı içeren Sözleşme kapsamında, ifade, düşünce,
vicdan ve din özgürlükleri de yer almaktadır. Öte yandan, özgürlüklerin
sınırsız kullanımının yaratacağı tahribatlar da Sözleşme kapsamında dikkate
alınarak, yasayla getirilmesi şartıyla ve özgürlüklerin korunabilmesi amacıyla
sınırlamalar öngörülmüştür. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, verdiği
kararlarda inanç sahiplerinin dini değerlerine saldırı mahiyetinde olan
ifadelerin Sözleşme kapsamında korunamayacağına karar vermiştir. Bu çerçevede,
nefret söylemi içeren ifadeler de, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamında
koruma alanı bulamazlar. Çünkü ifade özgürlüğü, yararlananlar açısından ödev ve
sorumluluklar da barındırır. Sözleşme, hoşgörüsüzlük üzerine kurulu, kini yayan
ve haklı gösteren, buna teşvik eden ve ilerleten ifade biçimlerinin tamamının
yaptırıma tâbi tutulması gerektiğini ve hatta cezalandırmanın gerekli olduğunu
belirtir.
Nefret söylemi suçları açısından İslam ve Türk düşmanlığı sıklıkla
özellikle Batı dünyasında gündem olmaktadır. Temelinde farklı inançlara ve
insan haklarına saygı olan hakça bir düzenin ve barış kültürünün dünyamızda
egemen olması amacıyla Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın
önderliğinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 15 Mart, “Uluslararası
İslamofobi ile Mücadele Günü” olarak kabul edilmiştir. Buna karşı halen dünyada
barışı ve insanların güvenlik ve huzurunu tehdit eden İslamofobiyle ve
ırkçılıkla mücadelenin yeterli düzeyde olmadığı görülmektedir. Yaşadığımız
günlerdeki gelişmeler ayrımcılığın en bariz türlerinden biri olan İslam
karşıtlığının derinleştiğini ve Müslüman bireylere ve gruplara yönelik ayrımcı
tutumların yoğunlaştığını göstermektedir.
Farklılıkları kabullenmenin ötesinde onları benimsemeyi, farklı olanla
toplumsal yaşam içinde barış içinde etkileşime ve iş birliğine girmeyi içeren
“birlikte yaşama kültürü”; farklı din, kültürel değer veya düşüncelere sahip
kesimlerin, birbirlerinin varlığını kabullenmesini ifade eden “birlikte var
olma” kavramından daha fazlasıdır. Tarihi gerçekler göstermektedir ki, Batı
medeniyeti bu kültürü inşa etmede İslam medeniyeti kadar başarılı olamamıştır.
Büyük bölümü Müslüman toplumlardan olmak üzere, Batı’da önemli sayıda
göçmenlere karşı da, ön yargı ile nefret ve saldırı suçlarının yüksek düzeyde
varlığı söz konusudur. Tarihte, birlikte yaşama kültürünü sağlıklı biçimde
kuramayan Batı medeniyeti, günümüzde “öteki” gördüklerinin kabullenilmesi,
toplumla bütünleşmesi ve onlara saygı ve hoşgörü gösterilmesi hususlarında
ciddi sorunlar yaşamaktadır.
İsveç’teki menfur hadisenin müsebbibi olan ırkçı politikacının ölüm
tehditleri aldığı hususundaki medyatik hezeyanlarının Danimarka ve İsveç
makamlarını durumun vahameti ve açık tehlike konusunda harekete geçmeye ikna
edememesi, ülkelerinde doğması muhtemel kamu düzenini zedeleyici hadiselerin
İslamofobik politikalara payanda edilmek istendiğinin açık göstergesidir.
Kırıkkale Üniversitesi Senatosu olarak, evrensel hukuk kaidelerini alçakça
ihlâl eden saldırıyı esefle kınıyoruz. Başta ulusal ve uluslararası akademik
camia olmak üzere, vicdan sahibi herkesi birlikte yaşama kültürünü tahrip eden
her türlü eyleme, nefret söylemine ve İslamofobiye karşı birlik olmaya
çağırıyoruz.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ SENATOSU
.jpg)
.jpg)
.jpg)
.jpg)
.jpg)
.jpg)
.jpg)
.jpg)
.jpg)
.jpg)
.jpg)
.jpg)
.jpg)
.jpg)
.jpg)
.jpg)
.jpg)
.jpg)
.jpg)