
Üniversitemiz İslami
İlimler Fakültesi Temel İslam Bilimleri Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Güldane
Gündüzöz, ayetler ve hadislerle “Ramazan Orucu ve Hikmet Boyutu” hakkında bilgi
verdi.
Ramazan ayının; tutulan
oruçlar, okunan hatim ve mukabeleler, verilen zekât, fitre ve sadakalar,
gönülden yapılan zikir ve virtlerle bir bütünlük içinde bir yenilenme ayı
olduğunu söyleyen Doç. Dr. Güldane Gündüzöz, “Oruç ibadeti; namaz, sadaka,
zekât, iyiliği tavsiye edip, kötülükten alıkoymak ile kol kola verip insanın
ailesi, malı, çocukları ve komşuları üzerinden karşılaştığı fitne ve
sıkıntılara kefaret olur (Müslim, Fiten ve eşrâtu's-sâa, 26). Ramazan orucu,
ümitsiz insanların bağışlanma ümitlerini yeşerttikleri bir cennet bahçesidir.
Oruç, ansızın gelecek sıkıntılara karşı insanlara dayanıklı olmayı öğreten bir
öğretmendir. Oruç tüm organların, vücuttaki tüm hücrelerin beraberce Allah’ı
zikrettiği bir ibadettir. Oruç, mümin için, rahmet denizinde seyrüseferi ve
rotası ilahi rızaya doğru olan bir saltanat kayığıdır. Ramazan ayı, bereketi
ile misafiri en güzel şekilde ağırlamak, yolda kalmışa ve muhtaca kucak açmak
için bir zemin oluşturur. Oruç insanda vefa duygusunu geliştirir. Emanete
riayet neymiş, öğretir. Rızkı verenin yalnız, O, olduğunu, kendisinin sadece
rızka giden vesileleri arayan bir kul olduğunu anlar. O halde bu kutlu ay,
sosyal dayanışma için bir fırsat mevsimidir. “Müminler birbirlerine sıkı sıkıya
kenetlenmiş duvar gibidir.” (Buhârî, Salât, 88) hadisine şehadet edercesine Ramazan’da
inananlar tek vücut olurlar. Rahman’ın sofralarında zengin-fakir ayrımı olmadan
aynı yemekler yenir, bir olan Allah’a şükredilir. Oruç tutan kişi nefsinin
zincirlerini kırarak Allah’ın ipine sıkıca sarılmış olur. Bu ibadetin asıl
gayesi olan takva, Yaratanın azamet ve ihtişamı karşısında, insanın hayranlık,
dehşet ve ürpertiyle, aşk ve muhabbet duygularıyla hemhal olma hâlidir. İnsanı
bir manevi eğitim sürecine taşıyan oruç, kulu, kısa sürede iyiliklere sevk
eder. Oruç sayesinde imanın lezzetine varan mümin, nefsinin doyumsuzluğunu
manevi gıdayla bastırır. Kalplerin ancak Allah’ı anmakla huzur bulduğunu anlar
(Ra’d 13/28)” şeklinde konuştu.
Orucun diğer
ibadetlerden, Allah’ı sürekli hatırlama imkânı veren bir ibadet olması
nedeniyle ayrıldığını söyleyen Doç. Dr. Güldane Gündüzöz, “Çünkü oruç, imsak ve
iftar vakti arasında geniş bir zamanda ifa edilen bir ibadettir. Hatta Ramazan
gecelerindeki sahurları ve teheccüd namazlarını da dikkate aldığımızda orucun
gündüzden gecelere uzanan bir ibadet olduğu görülür” ifadelerini kullandı.
Oruçla beraber açlık
çeken insanın; yoksulun ve muhtacın durumunu anladığına dikkat çeken Doç. Dr.
Güldane Gündüzöz, “Eskilerin “kanaat gibi devlet olmaz” diye methettikleri
kanaat, bu kutlu ayda tekrar kapımızdan evlerimize girer. Açlık çeken insan;
yoksulun, muhtacın durumunu anlar ve kanaat etmenin önemini daha iyi kavrar.
Artık israf edemez olur. Allah Resûlü’nün “Kanaat bitmeyen bir hazinedir
(Beyhakî, Zühd, 2/88)” sözü müminin kulaklarında yankılanır. Nimetin eskisinden
daha çok kadrini bilen insan, Allah’a olan şükrünü artırır. Hırsın mahrumiyete,
kanaatin rahmete vesile olduğunu anlar. Böylece sevgili Peygamberimizin
“iktisat eden geçim sıkıntısı çekmez” (İbnEbîŞeybe, el-Musannef, 5/331) müjdesi
hayatında tezahür etmeye başlar. Oruç, insanı gaflet, şehvet ve firkat
girdabından çıkarıp, hikmet, ibadet ve hayâ surlarıyla çevrili kulluk hisarına
ulaştırır” diye konuştu.
Doç. Dr. Güldane
Gündüzöz, “Oruç Ramazan’ın ve Kadir gecesinin kadrinin insan tarafından
anlaşılması sayesinde ona zaman bilinci aşılar. Gece ibadetine kalkmaması için
şeytanın ense köküne attığı düğümleri, kıldığı teravih namazlarıyla ve Ramazan
gecelerinde eda ettiği teheccüd namazlarıyla birer birer çözmeyi öğrenen insan,
hayatını disipline etmenin mutluluğunu yaşar. Bu ay onun Rabbine iltica ederek,
günahlarının bağışlanması için hayat yoluna yerleştirilmiş fırsat ve
hazinelerle doludur. İnsan bu hazineleri hep bu ayda devşirir, Kur’ân üzerinde
hiç olmadığı kadar düşünme imkânı bulur. Ramazan’ın, getirdiği bereketle,
günahların kalp ve beyin üzerinde örttüğü perdeyi kaldırmasıyla insan, bazı
ayetleri sanki ilk kez duyuyormuş gibi Kur’ân ikliminde yolculuğa çıkar, ölümün
çok yakınlarda bir yerlerde olduğunu hatırlar. İnsan, rızkının
bereketlendiğini, aç kalsa da maddeye karşı tarif edilemez bir tokluk hissinin
tüm benliğini kapladığını görür. Bunu gördükçe damarlarında kanla beraber iman,
izan ve idrakin hayat ırmakları olup aktığını hisseder. Oruç bedenin zekâtı
olarak, vücutta birikmiş zararlı unsurların defi için metabolizmaya büyük bir
imkân sağlar. İnsanın, vücudunu diğer canlılardan daha farklı, madde ve mananın
sırlı ve ahenkli bir birleşimi olarak görmeye başladığı bu ayda, vücutlar
yenilenir, dimağlar parlar… “Oruç tutunuz ki sıhhat bulasınız” sözünü teyit
edercesine ruhumuz ve bedenimiz sağlık bulur (Münzirî, Tergîb, 2/206)” dedi.