Üniversitemiz Eğitim
Fakültesi Özel Eğitim bölümü tarafından 2 Nisan Dünya Otizm Farkındalık Günü
münasebetiyle, “Erişkinlikte Otizm Spektrum Bozukluğu” konulu konferans
düzenlendi. Nurettin Topçu Konferans Salonu’nda gerçekleşen etkinliğin konuğu
Üniversitemiz Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalından Dr.
Öğr. Üyesi Hayriye Mihrimah Öztürk’tü.
Saygı Duruşu ve
İstiklal Marşı ile başlayan etkinlik, Dr. Öğr. Üyesi Hayriye Mihrimah Öztürk’ün
“Erişkinlikte Otizm Spektrum Bozukluğu” konulu sunumu ile devam etti. İlk
olarak Otizmin tanımına ve tarihçesine değinen Dr. Öğr. Üyesi Hayriye Mihrimah
Öztürk, “Otizm, kelime anlamıyla kendi demektir yani kendine dönük anlamına
gelmektedir. Otizm, Bleuler tarafından ilk olarak 1908’de şizofreni
hastalarında gözlenen içe çekilmeyi tanımlamak için kullanılmıştır. 1943’te ise
Leo Kanner, şizofreni veya diğer bilinen psikiyatrik bozuklukları olmayan
çocuklarda sosyal izolasyon ve dilsel bozukluk belirtilerini tanımlamak için bu
terimi yeniden tanımladı. Bu çocuklar başkalarıyla iletişim ve etkileşimde
zorluk çekmekte ve sosyal faaliyetlerde ilgi kaybı ve tekrar eden davranışlar
ortaya koymaktadır. 1944’te ise Hans Asperger, sosyalleşme kusurları bulunan
otistik çocuklarda dilsel anormallikleri olmayan grubu tanımladı. Otizm
spektrum bozuklukları genellikle gelişimin başlangıç aşamalarında fark
edilebilen yaşam boyu etkisi süren bir gelişim problemidir. Bazı özellikler
zaman içinde hafifler veya kaybolurken yerine veya yanında yeni durumlar
belirir.” şeklinde konuştu.
Otizm spektrum
bozukluğu olan tüm bireylerin iki temel alanda yetersizlik gösterdiğini ifade
eden Dr. Öğr. Üyesi Hayriye Mihrimah Öztürk, “Otizm spektrum bozukluğu olan tüm
bireylerde; sosyal iletişim ve sosyal etkileşimde yetersizlik, tekrarlanan/takıntılı
davranışlar ve sınırlı ilgiler ve etkinlikler görülmektedir. Sosyal iletişim ve
sosyal etkileşimde yetersizlik; göz kontağı kuramama, vücut dilini anlamama ve
kullanamama, parmakla gösterme, jestleri anlama ve kullanmada yetersizlik,
sözel olmayan ifadelerde zorluk yaşama, sosyal iletişimde sözel olmayan
iletişim davranışlarında yetersizlik, konuşmayı başlatma/sürdürmede
yetersizlik, ilgi ve duyguları paylaşmada sınırlılık, sosyal duygusal
tepkilerde yetersizlik, sosyal ortamlara uygun davranmama, hayali oyun
oynamama, arkadaş edinememe ve akranlara karşı ilgisizlik olarak
değerlendirilir. Tekrarlanan/takıntılı davranışlar ve sınırlı ilgiler ve
etkinlikler ise tekrarlanan/takıntılı motor davranışlar, nesne kullanma veya
konuşma, aynılık üzerinde ısrarcılık, rutinlere aşırı bağlılık, sabit ilgilere
sahip olma, belli ses, doku, koku gibi uyaranlara aşırı tepkili veya tepkisiz
olma olarak değerlendirilir.” dedi.
Dr. Öğr. Üyesi Öztürk,
“Tipik gelişen çocuklar birçok davranışı sırf başkası da öyle yapıyor diye
taklit ederek öğrenirler. Oysa OSB’li bireyler başkasının ne yaptığının ilginç
geldiği durumlarda bile öteki gibi olma arzusu göstermez ‘içinden gelmez.’ Herkesin
yapıyor olması OSB için bir gerekçe değildir. ‘Herkes’ öğrenmenin ana
güdüleyicisidir. OSB’li bireyler için bir davranışı yapmak ve repertuara katmak
için somut bir gerekçe bulmak zorundadır. Somut kazanımlar davranışın
benimsenmesini ve yerleşikleşmesini sağlar, dışardan verilen ödüllerin amacı da
bu bağlantıyı pekiştirmektir. Kişide sosyal motivasyon zayıf olsa da ‘öyle olsa
daha iyi olur’u bilişsel olarak devreye sokabildiğinde sosyal engeller ve
başkalarıyla sürtüşme azalacaktır. Otizmde erken tanı ve erken müdahale otizmin
ilerleyen gelişim sürecindeki seyrinde prognozu belirleyen en önemli faktörlerden
biridir. Belki de bu sebeple, otizmli bireylerin yetişkinliğe geçtikten sonra
neler yaşadıkları pek fazla araştırılmamaktadır. Otizmli çocuklar
büyüdüğünde; desteğe, yönlendirmeye, beceri eğitimine olan ihtiyaçları tükenmez
ancak yetişkinlikte sunulan servisler çoğunlukla bu ihtiyaçları karşılamakta
yeterli değildir. Otizmli bireylerin hayatlarının çoğunluğunu yetişkin olarak
geçirmelerine rağmen neredeyse otizm araştırma fonlarının %2’sinden azı yaş
alma ve yetişkinlik odaklıdır. Elimizde olan araştırma verilerine göre otizmli
yetişkinlerin neredeyse yarısı iş bulamıyor. Bu oranın diğer engelli grupları
ile kıyaslandığında en düşük oran olduğu belirtiliyor. Özellikle semptomları
daha şiddetli olan ve daha çok zorluk yaşayan otizmli yetişkinler, konforlu bir
hayat sürmek için temel gereklilikleri; barınma, iş bulma, sosyal fırsatlar elde
etmek için oldukça zorlanıyorlar.” diye konuştu.
Otizmin yetişkinlik
çağının en önemli belirleyicilerine değinen Dr. Öğr. Üyesi Öztürk, “IQ düzeyi,
belirti şiddeti, dil becerisi, erken tanı, uygun eğitsel programlar, zamanında
gelişen ortak dikkat ve sosyal beceriler otizmin yetişkinlik çağının en önemli
belirleyicileridir. Bazı bireyler erişkinliğe kadar tanı almadan gelebilirler.
Erişkinlikte tanı daha zor. Belirtiler daha silik ve öğrenilmiş stratejiler ile
maskelenmiş olabilir. Bu bireylerde ifade edici iletişim becerilerinde
güçlükler; konuşurken süzgecin olmaması, kaba bir izlenim verme, düz affekt,
monoton ses tonu, duygularla uyuşmama, karşılıklı konuşmayı sürdürme güçlüğü, göz
temasından kaçınma, uygunsuz uzun temas, kendi duygu ve düşüncelerini tanıma
ifade etme güçlüğü, ıvır zıvır bilgileri hatırlama. İletişimi yorumlamada
güçlükler; yüz ifadesi, beden dili veya sosyal ipuçları gibi sözel olmayan
iletişimi anlamada güçlükler, başkalarının niyet, inanç ve duygularını anlamada
güçlükler, olayları somut hali ile anlama, mecazi/soyut dili anlamada zorluklardır.
Kısıtlı, tekrarlayıcı davranış ve ilgi alanları; aynılık ve rutinlerde ısrarcı
olma ve rutinlerin bozulması durumunda yoğun kaygı yaşama, uyum sağlamada
güçlükler, belirli bir alanla yoğun ilgilenme. Duyusal uyaranlara
artmış/azalmış duyarlılık; bazı ses ve kokulara aşırı duyarlılık, dikkatin
kolay çelinmesi (saat tiklemesi, ışığın titreşimi), kendini uyarıcı davranışlarda
bulunma, tekrarlayıcı motor hareketler/sesler, ortama uygun olmamasına rağmen
rahat giyinmeyi tercih etme. İlk bakışta
açıkça belli olmayan içe dönük belirtiler; karşılıklı konuşma sırasında
rahatsızlık hissetme, sosyal bir olay sonrasında tükenmişlik yaşama gibi aşırı
yorgunluk, yoğun sosyal anksiyete, duyguların düzenlenmesinde güçlükler,
duygusal patlamalara eğilim ya da tüm çevresel uyaranlardan kendini geri çekme,
depresyon ve/veya anksiyetedir.” dedi.
Program, soru cevabın
ardından; Eğitim Fakültesi Dekan Yardımcımız Doç. Dr. Kürşat Öğülmüş’ün Dr.
Öğr. Üyesi Hayriye Mihrimah Öztürk’e çiçek vermesiyle sona erdi.








