09 Mayıs 2024

Üniversitemizden “Kadın ve Çocuk Farkındalığı” Konulu Konferans

Üniversitemiz Sosyoloji Düşünce Topluluğu tarafından “Kadın ve Çocuk Farkındalığı” konulu konferans düzenlendi. Yahya Kemal Salonu’nda gerçekleşen etkinliğin konuşmacıları Sosyolog Dr. Lale İzci ve Sağlık Bilimleri Fakültemizden Doç. Dr. Rumeysa Akgün’dü.

Programın açılış konuşmasını Üniversitemiz Sosyoloji Düşünce Topluluğu Başkanı Serhat Ayaz yaptı. Serhat Ayaz, “Topluluk olarak amacımız bütün Türkiye ve Üniversitemizde çeşitli konferans ve seminerlerle hem bölümümüzün hem de üniversitemizin adını duyurmaktır. Topluluğumuzun akademik danışmanı ve değerli hocamız Prof. Dr. İbrahim Mazman başta olmak üzere bütün değerli hocalarımıza bizlere destekleri için teşekkür eder ve saygılarımı sunarım.” dedi.

Açılış konuşmasının ardından program, konuşmacıların sunumlarıyla devam etti. Çocuk hizmetleri hakkında bilgi vererek eski adıyla Çocuk Esirgeme Kurumu olan Çocuk Hizmetlerinin tarihçesi hakkında bilgi veren Sosyolog Dr. Lale İzci, “Türkiye’de Çocuk Koruma Sistemi” konulu sunumunu dinleyenlerle paylaştı. Sosyolog Dr. Lale İzci, “ Çocuk Koruma  Sistemi çok büyük dönüşüm gösterdi  ülkemizde. Çocuk Koruma Sistemi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu yıllardan itibaren var olmuştur. 1921 yılında Himaye-i Etfal Cemiyeti kurulması, Çocuk Esirgeme Kurumunun kurulduğu yılları göstermektedir. Biz bugün biliyoruz ki Türkiye’nin Çocuk Koruma Sistemi Selçukludan, Osmanlıdan gelen bir kültürle beslenmektedir.  Hala bugün kullandığımız pek çok politikanın temelinde Selçukludan ve Osmanlıdan bize miras kalan hizmetler olduğunu görüyoruz. Bunlardan biri özellikle koruyucu ailelerdir. Koruyucu aile hizmeti her ne kadar güncel bir hizmet gibi dursa da ilk izlerini biz Osmanlıda görmekteyiz. O yıllarda her ne kadar kalıcı hale gelmese de bugün nihayetinde biz köklerimizden gelen bir hizmeti daha modern hale getirerek Avrupa’yı da etkileyerek ilerlemiş bulunmaktayız. Bu bizim için çok gurur verici bir şey.2021 yılında Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının kurulmasıyla bu bakanlığın altında Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü olarak adlandırılan tüm Türkiye’nin çocuk koruma sistemi yönetilmektedir. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı merkez ve taşra teşkilatı olarak ikiye ayrılmaktadır. Merkez teşkilatında Genel Müdürlük ve altı başkanlık bulunurken; taşra teşkilatında 81 ilimizde Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlükleri çatısı altında çeşitli birimlerde Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü yönetilmektedir. Koruyucu Aile Hizmeti; Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğüne bağlı olarak Koruyucu Aile Birimi tarafından yürütülmektedir. İller bazında ise Koruyucu Aile Birimi, İl Müdürlüklerine bağlı olarak hizmet vermektedir. Koruyucu aile; il veya ilçe müdürlükleri denetiminde, ödeme karşılığı ya da karşılıksız olarak çocuğun bakımını ve yetiştirilmesini üstlenen,  aile ortamında yaşamını sağlayan kişilerdir. Türkiye’de 4 tane koruyucu aile hizmet modeli var. Akraba veya yakın çevre koruyucu aile modeli, geçici koruyucu aile modeli, süreli koruyucu aile modeli, uzmanlaşmış koruyucu aile modeli. Uzmanlaşmış koruyucu aile modeli ve geçici koruyucu aile modeli ülkemizde gelişmemiştir fakat süreli koruyucu aile modeli ve geçici koruyucu aile modeline rastlanmaktadır. Akraba veya yakın çevre koruyucu aile modeli, veli ya da vasi dışında kalan kan bağı bulunan akrabalar ya da çocuğun iletişim içinde olduğu veya tanıdığı bakıcı, komşu gibi yakın çevresinde olan, tercih etmeleri halinde en az temel ana, baba eğitimleri kapsamında eğitim almış kişi ve ailelerin sağladığı modeldir. Geçici koruyucu aile modeli, acil koruma gereken ya da hakkında hizmet planı oluşturulmamış ve kuruluş bakımına yerleştirilmemiş ya da kendisi için planlanan hizmet modelinden çeşitli nedenlerle henüz yararlandırılamamış çocuklar için, temel ana, baba eğitimleri ve Koruyucu Aile Birinci ve İkinci Kademe Eğitimini almış profesyonel kişi ve ailelerin sağladığı birkaç gün ile en fazla bir ay arasında değişen modeldir. Süreli koruyucu aile modeli, öz ailesi yanına kısa sürede döndürülme imkânı bulunmayan ya da kalıcı olarak aile yanına yerleştirilemeyen çocuklara, tercihen temel ana-baba eğitimleri ve Koruyucu Aile Birinci Kademe Eğitimini almış kişi ve ailelerin sağladığı modeldir. Uzmanlaşmış koruyucu aile modeli, özel zorlukları ve ihtiyaçları olan çocuklara yardımcı olabilecek lisans eğitimine sahip olan veya eşlerden biri en az ilköğretim düzeyinde olmak üzere temel ana, baba eğitimleri, Koruyucu Aile Birinci ve İkinci Kademe Eğitimlerini almış kişi ve ailelerin sağladığı model olarak 4 ana başlık altında belirtilmiştir. Çocuğun koruyucu aile yanına yerleştirilme sürecinde sosyal incelemelerin titizlikle yapılması büyük önem taşımaktadır. Çocuğu ve koruyucu aileleri bu kritik karara hazırlamak, alıştırmak ve kararın istikrarını sağlamak büyük bir mesleki beceri gerektirmektedir. Hem koruyucu aileye hem çocuğun biyolojik ailesine doğru rehberlik yapmak ve süreci doğru yönetmek koruyucu aile sürecinde oldukça önemlidir.” diye konuştu.

Adam Öldüren Kadınlar Kitabı’nın yazarı ve Üniversitemiz Sağlık Bilimleri Fakültesinden Doç. Dr. Rümeysa Akgün, “Cezaevinde Kadın olmak” konulu sunumunu dinleyenlerle paylaştı. Konuşmasına Kadınlar neden suç işler? Kadınlar neden daha az suç işler?  Sorularıyla başlayan Doç. Dr. Rümeysa Akgün, “ Tarih boyunca yapılan çalışmalarda kadınların, erkeklere göre daha az suç işlediği görülmüştür ve bu bütün suç türleri içerisinde de böyledir. Ataerkil sistem, kadınların daha az suç işlemesinde önemli olan etkenlerden biridir. İlk insanlardan itibaren kadınlar ve erkekler birlikte avcılık ve toplayıcılık yapıyorlardı. Daha sonra yerleşik hayata geçilmesiyle beraber kadınlar daha çok evin içinde; erkekler ise evin dışında çalışıyorlardı. Bu da bir anlamda kadının daha güvenli bir alanda olmasını sağlıyor. Birinci Dünya Savaşı ve İkinci Dünya Savaşı ile kadınlar, topluma aktif olarak katılmaya başladıktan sonra pek çok sorunla karşı karşıya kaldı. Kadınlar daha önceleri evin içinde bir yaşam sürerken çalışma hayatıyla beraber suç potansiyeli olan durumlarla karşı kaşıya geldi. Bu da kadınların suç işlemelerinde etken nedenlerden biri olmaktadır. Kadınların daha az suç işlemesinin diğer bir nedeni de kadınların erkeklere bağımlı olması, cinsel/fiziksel çekicilik ve kadınlık yani kadın anne olduğu için suç işleyemez bakış açısı, ahlaki kaygılar ve sosyal kontrol, fiziksel güç, saldırganlık ve suça eğilim erkeklere oranla kadınlarda daha az olması, toplumsal beklentiler ve toplumsal cinsiyet rolleri gibi nedenler kadınların suç işlemesini engelleyen nedenler diyebiliriz. Suç işleyen kadınların profilleri, genelde eğitim durumlarının düşük olduğu, genç ve orta yaşta oldukları gözlenmektedir. Kadınlar cezaevlerinde, cezaevindeki çocuklarıyla yaşadıkları sorunlar, cezaevinde izolasyon, cezaevlerinde ekonomik sorunlar, sosyal destek eksikliği gibi sorunlar yaşamaktadır. Türkiye’de çocuklar 6 yaşına kadar anneleriyle beraber cezaevinde kalabilmektedir. Türkiye bu anlamda anne-çocuk beraberliğinin en fazla olabildiği ülkelerden biridir. Cezaevinde izolasyon; kişiler, sevdiklerinden ailesinden uzak kalıyorlar ve sınırlı iletişim nedeniyle kadınlar oldukça zor bir süreç yaşamaktadır. Cezaevlerinde ekonomik sorunlar ve sosyal destek eksikliği de kadınların cezaevinde yaşadıkları sorunlar arasında yer almaktadır.” dedi.

Program, Prof. Dr. İbrahim Mazman’ın konuklara katılımcı belgesi vermesiyle ve toplu fotoğraf çekimi ile son buldu.