Üniversitemiz Sosyoloji
Düşünce Topluluğu tarafından “Kadın ve Çocuk Farkındalığı” konulu konferans
düzenlendi. Yahya Kemal Salonu’nda gerçekleşen etkinliğin konuşmacıları
Sosyolog Dr. Lale İzci ve Sağlık Bilimleri Fakültemizden Doç. Dr. Rumeysa
Akgün’dü.
Programın açılış
konuşmasını Üniversitemiz Sosyoloji Düşünce Topluluğu Başkanı Serhat Ayaz
yaptı. Serhat Ayaz, “Topluluk olarak amacımız bütün Türkiye ve Üniversitemizde
çeşitli konferans ve seminerlerle hem bölümümüzün hem de üniversitemizin adını
duyurmaktır. Topluluğumuzun akademik danışmanı ve değerli hocamız Prof. Dr.
İbrahim Mazman başta olmak üzere bütün değerli hocalarımıza bizlere destekleri
için teşekkür eder ve saygılarımı sunarım.” dedi.
Açılış konuşmasının ardından program, konuşmacıların
sunumlarıyla devam etti. Çocuk hizmetleri hakkında bilgi vererek eski adıyla
Çocuk Esirgeme Kurumu olan Çocuk Hizmetlerinin tarihçesi hakkında bilgi veren
Sosyolog Dr. Lale İzci, “Türkiye’de Çocuk Koruma Sistemi” konulu sunumunu
dinleyenlerle paylaştı. Sosyolog Dr. Lale İzci, “ Çocuk Koruma Sistemi çok büyük dönüşüm gösterdi ülkemizde. Çocuk Koruma Sistemi, Türkiye
Cumhuriyeti’nin kurulduğu yıllardan itibaren var olmuştur. 1921 yılında Himaye-i Etfal Cemiyeti kurulması,
Çocuk Esirgeme Kurumunun kurulduğu yılları göstermektedir. Biz bugün biliyoruz
ki Türkiye’nin Çocuk Koruma Sistemi Selçukludan, Osmanlıdan gelen bir kültürle
beslenmektedir. Hala bugün kullandığımız
pek çok politikanın temelinde Selçukludan ve Osmanlıdan bize miras kalan
hizmetler olduğunu görüyoruz. Bunlardan biri özellikle koruyucu ailelerdir.
Koruyucu aile hizmeti her ne kadar güncel bir hizmet gibi dursa da ilk izlerini
biz Osmanlıda görmekteyiz. O yıllarda her ne kadar kalıcı hale gelmese de bugün
nihayetinde biz köklerimizden gelen bir hizmeti daha modern hale getirerek Avrupa’yı
da etkileyerek ilerlemiş bulunmaktayız. Bu bizim için çok gurur verici bir
şey.2021 yılında Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının kurulmasıyla bu
bakanlığın altında Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü olarak adlandırılan tüm Türkiye’nin
çocuk koruma sistemi yönetilmektedir. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı merkez ve taşra
teşkilatı olarak ikiye ayrılmaktadır. Merkez teşkilatında Genel Müdürlük ve
altı başkanlık bulunurken; taşra teşkilatında 81 ilimizde Aile ve Sosyal
Hizmetler İl Müdürlükleri çatısı altında çeşitli birimlerde Çocuk Hizmetleri
Genel Müdürlüğü yönetilmektedir. Koruyucu Aile Hizmeti; Aile, Çalışma ve Sosyal
Hizmetler Bakanlığı, Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğüne bağlı olarak Koruyucu
Aile Birimi tarafından yürütülmektedir. İller bazında ise Koruyucu Aile Birimi,
İl Müdürlüklerine bağlı olarak hizmet vermektedir.
Koruyucu aile; il veya
ilçe müdürlükleri denetiminde, ödeme karşılığı ya da karşılıksız olarak çocuğun
bakımını ve yetiştirilmesini üstlenen,
aile ortamında yaşamını sağlayan kişilerdir. Türkiye’de 4 tane koruyucu
aile hizmet modeli var. Akraba veya yakın çevre koruyucu aile modeli,
geçici koruyucu aile
modeli, süreli koruyucu aile modeli, uzmanlaşmış koruyucu aile modeli. Uzmanlaşmış
koruyucu aile modeli ve geçici koruyucu aile modeli ülkemizde gelişmemiştir
fakat süreli koruyucu aile modeli ve geçici koruyucu aile modeline rastlanmaktadır.
Akraba veya yakın çevre koruyucu aile modeli, veli ya da vasi dışında kalan kan
bağı bulunan akrabalar ya da çocuğun iletişim içinde olduğu veya tanıdığı
bakıcı, komşu gibi yakın çevresinde olan, tercih etmeleri halinde en az temel
ana, baba eğitimleri kapsamında eğitim almış kişi ve ailelerin sağladığı modeldir.
Geçici koruyucu aile modeli, acil koruma gereken ya da hakkında hizmet planı
oluşturulmamış ve kuruluş bakımına yerleştirilmemiş ya da kendisi için
planlanan hizmet modelinden çeşitli nedenlerle henüz yararlandırılamamış
çocuklar için, temel ana, baba eğitimleri ve Koruyucu Aile Birinci ve İkinci
Kademe Eğitimini almış profesyonel kişi ve ailelerin sağladığı birkaç gün ile
en fazla bir ay arasında değişen modeldir. Süreli koruyucu aile modeli, öz
ailesi yanına kısa sürede döndürülme imkânı bulunmayan ya da kalıcı olarak aile
yanına yerleştirilemeyen çocuklara, tercihen temel ana-baba eğitimleri ve
Koruyucu Aile Birinci Kademe Eğitimini almış kişi ve ailelerin sağladığı modeldir.
Uzmanlaşmış koruyucu aile modeli, özel zorlukları ve ihtiyaçları olan çocuklara
yardımcı olabilecek lisans eğitimine sahip olan veya eşlerden biri en az
ilköğretim düzeyinde olmak üzere temel ana, baba eğitimleri, Koruyucu Aile
Birinci ve İkinci Kademe Eğitimlerini almış kişi ve ailelerin sağladığı model
olarak 4 ana başlık altında belirtilmiştir. Çocuğun koruyucu aile yanına
yerleştirilme sürecinde sosyal incelemelerin titizlikle yapılması büyük önem
taşımaktadır. Çocuğu ve koruyucu aileleri bu kritik karara hazırlamak,
alıştırmak ve kararın istikrarını sağlamak büyük bir mesleki beceri
gerektirmektedir. Hem koruyucu aileye hem çocuğun biyolojik ailesine doğru
rehberlik yapmak ve süreci doğru yönetmek koruyucu aile sürecinde oldukça
önemlidir.” diye konuştu.
Adam Öldüren Kadınlar
Kitabı’nın yazarı ve Üniversitemiz Sağlık Bilimleri Fakültesinden Doç. Dr.
Rümeysa Akgün, “Cezaevinde Kadın olmak” konulu sunumunu dinleyenlerle paylaştı.
Konuşmasına Kadınlar neden suç işler? Kadınlar neden daha az suç işler? Sorularıyla başlayan Doç. Dr. Rümeysa Akgün, “
Tarih boyunca yapılan çalışmalarda kadınların, erkeklere göre daha az suç
işlediği görülmüştür ve bu bütün suç türleri içerisinde de böyledir. Ataerkil
sistem, kadınların daha az suç işlemesinde önemli olan etkenlerden biridir. İlk
insanlardan itibaren kadınlar ve erkekler birlikte avcılık ve toplayıcılık
yapıyorlardı. Daha sonra yerleşik hayata geçilmesiyle beraber kadınlar daha çok
evin içinde; erkekler ise evin dışında çalışıyorlardı. Bu da bir anlamda
kadının daha güvenli bir alanda olmasını sağlıyor. Birinci Dünya Savaşı ve
İkinci Dünya Savaşı ile kadınlar, topluma aktif olarak katılmaya başladıktan
sonra pek çok sorunla karşı karşıya kaldı. Kadınlar daha önceleri evin içinde
bir yaşam sürerken çalışma hayatıyla beraber suç potansiyeli olan durumlarla
karşı kaşıya geldi. Bu da kadınların suç işlemelerinde etken nedenlerden biri
olmaktadır. Kadınların daha az suç işlemesinin diğer bir nedeni de kadınların
erkeklere bağımlı olması, cinsel/fiziksel çekicilik ve kadınlık yani kadın anne
olduğu için suç işleyemez bakış açısı, ahlaki kaygılar ve sosyal kontrol,
fiziksel güç, saldırganlık ve suça eğilim erkeklere oranla kadınlarda daha az
olması, toplumsal beklentiler ve toplumsal cinsiyet rolleri gibi nedenler
kadınların suç işlemesini engelleyen nedenler diyebiliriz. Suç işleyen
kadınların profilleri, genelde eğitim durumlarının düşük olduğu, genç ve orta
yaşta oldukları gözlenmektedir. Kadınlar cezaevlerinde, cezaevindeki
çocuklarıyla yaşadıkları sorunlar, cezaevinde izolasyon, cezaevlerinde ekonomik
sorunlar, sosyal destek eksikliği gibi sorunlar yaşamaktadır. Türkiye’de
çocuklar 6 yaşına kadar anneleriyle beraber cezaevinde kalabilmektedir. Türkiye
bu anlamda anne-çocuk beraberliğinin en fazla olabildiği ülkelerden biridir. Cezaevinde
izolasyon; kişiler, sevdiklerinden ailesinden uzak kalıyorlar ve sınırlı
iletişim nedeniyle kadınlar oldukça zor bir süreç yaşamaktadır. Cezaevlerinde
ekonomik sorunlar ve sosyal destek eksikliği de kadınların cezaevinde
yaşadıkları sorunlar arasında yer almaktadır.” dedi.
Program, Prof. Dr. İbrahim
Mazman’ın konuklara katılımcı belgesi vermesiyle ve toplu fotoğraf çekimi ile
son buldu.







